22 Kasım 2024, 08:20Namaz VakitleriFirma RehberiReklamİletişim
  • Dolar: 30,6745 TL
  • Euro: 33,1130 TL
  • Altın: 1.996,86 TL
  • Borsa: 9.045,97
  • Beyaz Ekmek ve Pirinç Sigara Kadar Riskli!
  • Android Kullanıcıları Bu Virüse Dikkat
  • Bilardoda Dünya İkincisi Olduk
  • Putin`in Sözcüsünden Türk-Rus Savaşı Yorumu
  • Balıkesir`de Bir Hastaya Domuz Gribi Teşhisi Kondu
06 Nisan 2016 Çarşamba, 15:17

Baydar: İçimdeki çığlıkları yazıyorum

Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü’nün düzenlediği Edebi Kazılar söyleşisine katılan Oya Baydar, “İçimde bir çığlık birikiyor, o çığlığı yazarak atabiliyorum. Benim tüm romanlarım bir şeye karşı çığlıktır” dedi.

Paylaşmak İster Misiniz?
Baydar: İçimdeki çığlıkları yazıyorum

Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü tarafından düzenlenen ve büyük ilgi gören Edebi Kazılar söyleşileri devam ediyor. Yazarları, okurlarıyla buluşturan etkinliğin bu ayki konuğu kitapları onlarca dile çevrilmiş yazar, sosyolog ve akademisyen Oya Baydar oldu. Akkılıç Kütüphanesi’nde düzenlenen etkinliğe çok sayıda edebiyat tutkunu katıldı.

Ayşegül Tözeren’in moderatörlüğünde gerçekleşen etkinlikte Baydar, hem yazarlık serüvenini anlattı hem de kitaplarının çıkış noktalarını okurlarıyla paylaştı. Baydar, söyleşinin sonunda okurlarının sorularını da yanıtladı.

Oya Baydar, “Evin tek çocuğuydum ve o dönemde televizyon yoktu. Babam askerdi ve sürekli köylerde kalırdık. Yapacak bir şey olmadığından kendi kendime 5 yaşımda okumayı öğrendim. Okumanın verdiği haz, bazen yazma arzusunu da getiriyor” dedi.

“İçimden gelenleri yazıyorum”

Kitaplarında içinden geldiklerini yazdığının altını çizen Baydar, “İçimde bir çığlık birikiyor. Bu, hepimizde olur. Bazen bir çığlık birikir, bağırmak isteriz bir şeyi. Benim bir ayrıcalığım var. O çığlığı yazarak atabiliyorum. Benim tüm romanlarım aslında bir şeye karşı çığlıktır. Sıcak Külleri Kaldı iktidar olgusuna karşı bir çığlıktır. Erguvan Kapısı ilk açlık grevlerinde hayatını kaybeden insanlara, inanç, kimlik ve devlet üzerinden yazılan bir romandır” diye konuştu.

İnsanın zorunluluktan yurdundan uzakta yaşamasının kötü psikolojiyi de beraberinde getirdiğini ifade eden Baydar, “1980’li yıllarda Almanya’da sürgün gibi yaşadım. 1989’da Berlin Duvarı çöktü. Bu, sosyalist sistemin çöküşüydü. Ben, o duvarın altında kaldığımızı hissettim. O duvarın yıkılması benim kuşağımın bir bölümünün, bütün hayatını verdiği ve kimliğini onun üzerine kurduğu bir şeyin yıkılmasıydı. Dolayısıyla kimliksiz kalıyorsunuz sanki. Ayağınızın altından bir şey çekiliyor. O sırada hayata tutunabilmek için yazdım. Tekrar edebiyata döndüm. O günlerin ürünü Elveda Alyoşa adlı anlatılar oldu. Bu yıkılışı anlattım. İnsanların neler yaşadığını ve iç dünyalarını anlattım. Elveda Alyoşa hüsranla birlikte muhasebenin başlangıcıdır” şeklinde konuştu.

“Kitaplarım yaşanmış gerçekleri anlatıyor”

Tüm kitaplarının gerçeklerden çıktığını söyleyen Baydar, Kedi Mektupları adlı kitabı hakkında bilgiler verdi. Baydar, “Ben yurt dışındayken Türkiye’de kalan arkadaşlarımız vardı ve hepimiz kedi seviyorduk. Mektuplaşırken de genelde o kediler üzerinden yazılırdı. Bir şey anlatmak gerektiğinde kediler üzerinden anlatılırdı. Kedi Mektupları, darbe sonrası Türkiye’den kaçmak, ayrılmak zorunda kalmış olan bir kesimin, dar bir arkadaş gurubunun hikayesidir. Elveda Alyoşa’nın devamı olarak düşünebiliriz. O günlerin nasıl yaşandığının ifadesidir. Bir bakıma da daha sonraki zor bir metin olan Hiçbiryer’e Dönüş’ün hazırlığıdır. Hiçbiryer’e Dönüş, benim yazdıklarım arasında özel bir yeri olan kitap. Edebi anlamda benim en iyi yazdığım kitap olarak düşünüyorum. En fazla okunan değildir belki. En fazla okunan benim en soğuk gelendir bana” dedi.

“Edebiyatta profesyonelliği sevmiyorum”

Edebiyatta profesyonelliği sevmediğini vurgulayan Baydar, “Erguvan Kapısı çok düzgün bir roman. Bu tür düzgün metinler beni biraz iter. Orada içtenliğin azaldığı bir nokta vardır gibi gelir bana. İçtenlik azalıyor, işin profesyonelliğine başlıyorsunuz. Ben edebiyatta profesyonelliği sevmiyorum. Her şey düzgün ama duyguyu geçirmekte bir eksik oluyor gibi geliyor bana. Erguvan Kapısı’nı da öyle gördüm ben” ifadelerini kullandı.

“Kayıp Söz romanı benim için uyanış romanıdır”

Her şiddetin 'ama’sı olduğunu belirten Baydar, “Kayıp Söz romanımı şiddet ortamında 'ama’lara karşı bir roman olarak düşünmüştüm ancak Kürt sorunu üzerinden okundu. Aslında Kürt sorunu benim birinci sorunum değildi. İlk sorunum şiddet ve şiddetin yansımasıydı. Kayıp Söz uyanış romanıdır benim için. Kitaba başlayan benle, bitiren ben farklıydık. Çünkü yazarken bir yandan düşünürsünüz, duygularınızın muhasebesini yaparsınız. Kayıp Söz, 27 dile çevrildi. Evrensel bir şeye dokunan yanı oldu demek ki diye düşündüm. Benim için çok özeldir” dedi.

“Türkiye’de roman yazarın kimliği üzerinden okunuyor”

Türkiye’de özellikle romanın metin üzerinden değil, yazar üzerinden okunduğunu belirten Baydar, “Yazarına bakarsınız, beğendiğimiz bir isimse okunur. Metin üzerinden sadece edebiyat olarak okuyan Türkiye’de azdır. Bunun çok büyük bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Diğer ülkelerde de böyle ama en çok Türkiye’de görüyorum. Metin ve içerik değil, yazarın kimliği ve kişiliği üzerinden okunuyor” şeklinde konuştu.

Yetim Kalacak Küçük Şeyler kitabının insanın yaşarken yayınlamaması gereken bir kitap olduğunu ifade eden Baydar, “Bu kitap bir otobiyografik roman. Burada anlatılan her şey benimle ilgili. Anlık duygularımın toplamıyla oluşan bir kitap. İnsan, anların toplamıdır. Ben son zamanlarda biraz da hayata kederle bakan biri olduğum için burada daha çok kederli anlar fazladır. Benim içimi yakan şeyler vardır” dedi.

Okurların ilgiyle katıldığı söyleşinin sonunda Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürü Şafak Pala, Oya Baydar’a teşekkür ederek özel yapım portresini hediye etti. Oya Baydar, Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü tarafından katılımcılara dağıtılan 'Yetim Kalacak Küçük Şeyler’ adlı kitabını da okurları için imzaladı.

Paylaşmak İster Misiniz?
Fikirlerinizi Diğer Okuyucularla Paylaşabilirsiniz